13 Aralık 2014 Cumartesi

Adını Koyamadığımız Üzerine

Aslında faşizmin kelime anlamından kullanım alanlarına oradan da günümüz literatüründeki aldığı konuma kadar bi dünya yazı yazacak makale ve akademik çalışma okudum ama olmuyor içinde bulunduğumuz komplike durumun izahı faşizm ile anlatılacak kadar basit değil.


Alexis de Tocqueville 1831 de henüz faşizm kelime olarak literatüre geçmemişken yaşananlar için şunları not düşmüş.


'' Demokratik halkları tehdit eden baskı tarzı, kendisinden önce gelen hiçbir şeye benzemeyecek, çağdaşlarımız hatıralarında bu tarzın imgesini bulamayacaklar . Ben kendim de ondan ürettiğim fikri tam tamına temsil edecek ve içerecek bir ifade bulmaya çalışıyorum, ama boşuna ; şu eski despotizm ve tiranlık sözcükleri yeterli gelmiyor. Şeyin kendisi yeni, o yüzden de tanımlamaya çalışmak zorundayım, bir ad veremiyorum çünkü.


Şimdi Tocqueville'nin asır yıl önce yazdıklarını bugün Türkiye şartları için kullanmak elbette abes durmuyor.  Durmadığı gibi eksik de kalıyor. 


Vasatlığın yarışı, cehaletin uyandırdığı ilimi bilme sanısı, kapitalizm ile ortak çalışma alanları hatta sisteme olağan üstü hizmet, doğduğu sınıf itibarı ile görece biraz daha entellektüel bir yaşama doğanların doğdukları sınıfı kaybetme korkusundan cehaleti ve vasatlığı övüp buradan bir algı oluşturma güdüsü , sanat, bilim ve insan adına iyi, güzel ve ileri ne kadar nesne yahut özne varsa hepsine dokunarak bir utanç silsilesi oluşturuyor.  Dokunamadıklarını ise kendi sıfatlarıyla yaftalıyor '' ucube '' diyerek.


Faşizmde finans kapital gönüllü ve paralı ajanlar eliyle işçi sınıfına hatta ve hatta bu sınıfın arkasında duran yandaşlara karşı amansız bir baskı  ve sindirme eylemine kalkışır. Tam olarak AKP hükümeti iktidar olduğu günden beri bu tanımı pratize eder. Rutine bağlanmış işçi ölümleri ve bu duruma itiraz eden işçi yandaşlarının polis devlet tarafından alıkonulmaları ise kanıtlarıdır.



Şimdi işe biraz daha sınıf gözünden bakarsak ; 

Klasik burjuva hukuk devleti kurumlarının tümünü tasfiye ederek, en aşırı dozuyla otoriter totaliter bir polis rejimi kurar.

Hiç yabancı gelmedi değil mi? Çok kısa süre önce AKP hükümetinin minik ve sevimli burjuvası yukarıda yazılanların tanım öznesidir.


Tiranın sosyo kültürel dayatmalarına gelince , kendini gündemden düşürecek herhangi bir zaman dilimini ömründen kayıp olarak gören REİS elbette kadının nasıl doğuracağına karışmayı, kıta keşfi için müslümanları kaşif ilan etmeyi mübah görüyor . Görmekle kalmayıp bir şizofreni edasıyla buna önce kendisini inandırıyor sonrasında ise çevresini.



Tekelin de en somut örneğini yine bu tanım koyamadığımız yönetim biçiminde görüyoruz.


- DİN TEKELİ
- VAKIF TEKELİ
- SOSYO - KÜLTÜREL TEKEL
- EĞİTİM TEKELİ
- TÜKETİM TEKELİ
- YARGI TEKELİ 

Ve sayısı çoğaltılabilecek bir sürü tekel örneği. 

Yine bu tanımını bile yapamadığımız tavır, sınıfları da bıçak kesiği gibi keskinleştirdi. 

İşçi sınıfı ve yandaşları , hükümet ve yandaşları olarak . Arada kalan bir sınıf yok bana kalırsa . 


Sözün özü adını koyamadığımız tavır kötü olan ne varsa içinde barındırıyor.


FAŞİZM, TOTALİTER OTORİTER YÖNETİM ŞEKLİ, SİYASAL İSLAM DİKTASI , CEHALET PRİMİ , TEKELLEŞTİRME VE DAHA NİCESİ .